ıslak yanağını yüzümden çektiğinde çıkan “şıp” sesi hala banyodan yankılanıyor. uykularımda tekrarlanan geçmiş her an, çığlık çığlığa her efekt yüzünden sabahları korkunç bir baş ağrısıyla uyanıyorum. azıcık ama hızla akan ırmağın suyuyla koca bir değirmeni döndürmeye çalışan paletler gibiyim; kenarlarım kırık içinde. hangi ayağım sakat hatırlamıyor, büyümem icabedene dek ikisiyle de idare ediyorum.
iyi olmadığımı, içerisine zorla sokulduğum buhranlarla savaştığımı sadece sana kabul ettiremiyordum. çaresiz ama en azından daha rahat hissettiğim günlerdi. seninle geçen huzurlu gezintilerimizden sonra eve döner dönmez yatağa oturup bütün gün söylediklerinden aklımda kalanları not ediyordum. masala benzeyen ama gerçekte kendinle ilgili hikayelerin beni iyileştiriyordu. gözlerine bakarken, “ah!” diyordum içimden, “tüm bunlar keşke benim başıma gelseydi de, şimdi sen bana trampetli, borazanlı, neşeli çocuk hikayeleri anlatsaydın.”
tüm karşılıksızlıkların olmaya razıydım, yapmak istediğim başka işim yoktu, çok seviyordum. dün akşam tertemiz kokulu mağaza vitrininde hissiz bir mankene pantolon giydirmeye çalışırken önümden geçen kalabalığa bakıp “allahımız da yok, bizi kim kurtaracak!” diye bağırarak ağlamaya başladım.
ben ilaçlarımı düzenli almayınca çok daha toplumcu oluyordum, sen o esnada büyük ekranlı telefonuna yazdığın mesajda yaradanına sığınıp bana ilahi bir terk aşkediyordun.
artık hikayemizin nasıl başlayıp bittiğini hatırlamak bile istemiyorum. sana duyduğum sevgiyi bütünüyle unutmanın en kolay yolu; en iyi günümüzün bile böyle berbat oldugunu tekrarlamak.
bana reva gördüğün yokluğunun işkencesini hak etmedim. senden başka kimin ahını almış olabilirim? yahu ben hayatım boyunca fotoğraf çektiren iki sevgilinin arkasından bile geçmedim!
nasıl sonlanacağını bilmeden yaşamamın kimseye faydası yok. taşlı avludan çıkıp önümü ilikleyerek hızlı adımlarla cenazeme gittiğimi hayal ettim. “ölümden büyük mutluluk olamaz, zamanında denemeliydik.” diye geçirdim içimden. merdivenlerinizi çıkıp annenin karnına üç bıçak sapladım. tanıdığım değil, doğurulduğun güne lanetim.
ikimizin dünyasını garsoniyer gibi kullandın. son nefesim kokuyor defolup gidiyorum mahallenden.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder